Ana Sayfa > Nadir Bilgi > Tarih ve Coğrafya > Ankarada Yaşayan Şaman Kültü
Milyonlarca insanın gözü önünde ama ıssız. Issızlığın nedeni hiç kimsenin olmayışından, ancak terkedilmiş değil. Ataların ruhu buradan Tengere Han' a uzanıyor.
Bir sonbahar günü, Ankara’ nın Çubuk ilçesinde ve Çubuk Ovasının büyük bir bölümünden çıplak gözle görülebilen 1420 metre rakımlı Kargın, Kızılöz, Yukarı Emirler ve Mutlu( Deliören) Köylerinin ortasında tam konik yapısıyla dikkatleri üzerine çeken Tütünlük Tepesini ziyaret ettik
|
Tütünlük Tepesi'nin ovadan görünümü |
Yukarıdaki görselde bulutlara uzanan sivri tepeyi, daha önceden görenlerin hemen anımsayacağından eminiz. Ovayı çepeçevre saran dağlara ait onlarca sıradan tepeden biri olsa da, ilk cümlemde belirttiğim gibi Tütünlük Tepesi görünüşü ile hep dikkatleri çekmiştir. İşte bu görüntü bize oraya çıkma arzusu uyandırdı. Zirve için Mutlu köyünün içinden geçip, otomobil ile traktör yollarını kullanarak zorlu ve riskli de olsa 1250 metre rakıma kadar çıkmayı başardık. Şansımızı daha fazla zorlamadan 1250 metre rakımdan sonra yürüyerek yola devam ettik. Yatay şekilde 600 metre yol yürüdükten sonra 1300 rakımda tepenin eteklerinde son bir mola verdik. Ardından dik 500 metre yol ve kalan 100 metrelik rakımın son bölümüne başladık ve 1420 metrelik zirveye ulaştık.
Bu yolculuğun başlangıcında gideceğimiz yerle ilgili hiçbir sürpriz beklemiyorduk. Zirvenin son derece ıssız ve el değmemiş olacağı ancak manzaranın tarif edilmez şekilde baştan çıkarıcı olacağından o kadar emindik ki! Zaten bizi de de oraya çeken bulacağımız şahane ova manzarası ve ıssız topraklara basma arzusuydu.
Ancak zirveye ulaştığımızda baş döndürücü ve bizi hayretler içinde bırakan bu satırları yazmamıza sebep olan bir olguyla karşılaştık. Evet yaklaşık 1000 metre karelik nispi bir düzlükten oluşan zirve son derece ıssız. Ama hiç de el değmemiş değil. Hatta zirve noktasının tam ortasında yer aldığı yaklaşık 5000 metre karelik dairesel alan, çok kaba ve ilkel şekilde olsa da imar edilmiş. Hala bu alanın düşük yoğunluklu olarak ziyaret edildiğini gösteren, detaylarını aşağıda anlatacağımız birçok kanıt var. Zirvenin resimlerde görülen uydu fotoğraflarında kahverengi-kızıl zeminle, açık gri rengiyle elips şeklindeki kısım, binlerce 10-15 cm büyüklüğündeki taşların, insanlar tarafından üst üste ve yan yana yığılması ile oluşturulmuş. Halen, bu oluşumun aktif olarak devam ettirildiği her halinden anlaşılan taş öbekleri dikkatimizden kaçmadı. Taş öbeklerinin yakın plan fotoğraflarından bu durumu anlamanız çok zor olmayacaktır.
Tütünlük Zirvesinin uydu görüntüsü ve zirvenin yer görüntüsü. Zirvenin uydu görüntüsünde elips şeklinde görülen gri tonlu kısımların yapay taş yığınlarından oluştuğu yer görüntüsünden açıkça anlaşılmaktadır.
Bu şekilde üstünkörü düzenlenen zirve hayvancılık açısından taşlı ve dik olmasından dolayı, hayvanların otlatılmak için çıkamayacakları veya bir şekilde çıkartılsa bile ne küçükbaş nede büyükbaş hayvanların çıktıklarına değecek şekilde otlayabileceği bir bitki örtüsüne sahip değil. Etrafta kısa, cılız ve seyrek otlardan başka bir bitki yok. Ayrıca, zirveye insanların ve hayvanların daha kolay çıkmalarına yardımcı olacak patika veya yürüme yolunun izi dahi yok. Bununla birlikte zirvede, hayvanların ve insanların barınacağı istirahat edebileceği yağış, rüzgar, soğuk, güneş gibi çevre şartlarından korunabileceği bir ortam da yok. Zaten yüzlerce kilometre karelik bir bölgenin en yüksek dağının doruğunda hayvancılık veya insan yerleşimi yapılabileceğini hangi akıl iddia edebilir ki? Çok önemli bir husus olarak da, zirveye ulaşan hiçbir patikanın olmayışını, burasının çok seyrek ziyaret edildiğinin bir göstergesi olarak yorumladık.
Zirvede, insanlar tarafından taşlarla el yordamıyla yapılan, çembersel ve höyük/konik şeklinde olmak üzere iki türlü yapı şekli var. Bu yapılar, bir insanın tek başına kaldırabileceği veya yerde yuvarlayarak yerini değiştirebileceği ağırlıkta 10-30 cm çapında yerel taşlar kullanılarak, ilkel şekilde ve kabaca inşa edilmiştir. Daha önce bahsettiğimiz gibi; zirve etrafındaki 5000 metre karelik eliptik dairesel alanda, on binlerce taş gelişi güzel olarak 5 metreyi bulan çizgisel kalınlıkta bir set gibi dizilmiş yani bir nevi duvar gibi ana sınır hattı oluşturulmuş. Ana sınır hattının bazı noktaları üzerinde 1-5 metre çapında ve 1-1.5 metre yükseklikte taşların yığılmasıyla yapılan höyükler hemen göze çarpmaktadır. Şimdiye kadar anlattığımız tüm gözlem ve tespitlerden yola çıkarak, zirvenin tamamen dinsel/törensel nedenlerle imar edildiği kanaati tarafımızda hasıl olmuştur.
Tütünlük Tepesi, lightningmaps.com sitesinin verilerine göre yoğun yıldırım düşen bir nokta olması dolayısıyla, civarındaki diğer yükseltilerden ayrılarak dikkat çekmektedir. Malumunuz yıldırımlar düşmek için genellikle bulutlara en yakın noktaları tercih eder. Günümüzde zirvenin yoğun yıldırım alma nedenini; merkezini tepenin oluşturduğu yüzlerce kilometrekarelik bir daire içinde, rakımı en yüksek zirve olması nedeniyle gayet makul şekilde açıklanabilir. Ancak yıldırım düşme yoğunluğunun yüksek olduğu bu nokta, yüzlerce yıl önceki insanların da dikkatini çekmiş olabilir. Tepede sıkça görülen doğal yıldırım olgusu için, günümüzdeki gibi bir açıklama yerine, eski insanların Şamanist bakış açısıyla metafiziksel bir açıklamaya gitmesi sonucunda bir mit doğmuş olabilir.
Mevcut hali yorumladığımız kadarıyla, zirvedeki yapay oluşumların bu günkü şekline kavuşturulabilmesi için, bölgede doğal ve dağınık halde bulunan taşlar kullanılarak, iki işçinin ara vermeksizin her gün 8 saatlik mesai ile en az 20-24 aylık bir sürede bugünkü şekline getirebileceğini düşünmekteyiz. Tamamen ıssız ve ulaşılması zor bir bir yerde, böylesi iş gücü ve emek birikimi olması, burasının düşük yoğunluklu da olsa binlerce yıldır dinsel/törensel amaçlı ziyaret edildiğinin göstergesi olarak değerlendirdik. Uydu fotoğrafında bile görülen zirve bölgesinin dış kesimini oluşturan ana sınır hattı yapısının haricinde, bu sınır hattının üzerinde ve iç kesiminde, irili ufaklı 10-15 cm çapındaki yerel taşlar kullanılarak oluşturulmuş, çembersel ve höyük yığını olarak iki ana yapı şekli olduğunu da biraz önce belirtmiştik.
Çembersel yapılar, dış çembersel sınırın ortasına yakın, tepenin zirve noktası etrafındaki müsait küçük düzlüklerde bulunmaktadır. Çembersel yapıların çapı 1 ile 5 metre arasında değişmektedir. Bu çemberlerin çizgisel kalınlığı resimlerde görüldüğü gibi bir veya birkaç taş genişliğindedir. Yani taşlar sırayla tek tek dizilerek çembere yakın şekil oluşturulmuştur. Çemberlerin ortası ise boştur. Bazı çemberler birbiri ile ortak sınırlara sahip olacak şekilde yan yana bulunurken, bazıları müstakil yapıdadır. Göze çarpacak şekilde yeni olduğu ( yaklaşık son 10-20 yıl içinde) her halinden belli olan 6 kadar çembersel yapı saydık. Detaylı incelemeyle bu yapıların mutlaka daha eski ve dağılmış olanları açığa çıkarılabilir.
Höyük şeklinde yine el yordamıyla ve kaba şekilde inşa edilen yapıların bir çoğu, zirve alanının dış sınırını oluşturan dış elips sınırı üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca bu sınırın içinde kalan, yani zirve noktasında bulunan yüzeye çıkmış ana kayanın üzerinde ve diğer müsait alanlarda yapılmış, birçok höyüksel yığın yer almaktadır. Bunların yapımında, yine bir insanın kaldırabileceği ağırlıktaki 10- 15 cm çapındaki taşlar kullanılmıştır. Konik yapının alt çapı 1 ile 3 metre arasında, yükseklikleri ise 50 cm ile 100 cm arasında değişmekte. Bu höyüklerin iki tanesinin en üstünde ise 2 - 3 taş üst üste yerleştirilmiş. İki höyüğün en üstünde gelişi güzel üst üste yerleştirilmiş taşların varlığı bunların çok yakın günlerde yapıldığını göstermektedir. Çünkü minyatür höyüklerin tepesinde üst üste duran taşların orta şiddette bir rüzgarla yıkılması içten bile değil.
Şimdiye kadar zirvedeki yapıları fiziksel olarak değerlendirdik. Bu yapıların dinsel ve sosyolojik anlamları üzerinde durmak gerekirse, çakıl taşlarından yapılan çemberlerin ve 1 metre boyundaki minyatür höyüklerin orta Asya şaman kültürüyle doğrudan ilişkili olduğu söylemek, hiç de iddialı bir söylem olmayacaktır. Çember şaman ayinlerinin değişmez ve olmazsa olmaz bir parçasıdır. Şaman ayinlerinde çember taşla, toprakla, veya tahta gibi malzemelerle fiziksel olarak oluşturulur. Yada suyla, sütle, tükürükle, adımlama ile veya toprak üzerine değnekle çizgi çizilerek de yapılabilir. Her iki durumda da oluşturulan çemberin içinde majik (sihirli, büyülü) bir ortam oluşur. Tüm şaman ritüeli bu çemberin içinde gerçekleşir. Şamanist çember uygulamaları, günümüz Türk toplumunda hala farkında olunmadan, içgüdüsel olarak yürütülmektedir. Bunun en belirgin ve yaygın örneği kurşun dökme ritüeli sırasında görülür.
|
Moğolistan'da bir "ovo" |
Taş yığınlarından meydana getirilen yapay tepeler yani höyükler ise, şaman toplumunda kutsal dağları ve tepeleri simgeleyerek dağların yansımasını oluşturur. Bu yansıma ile, kutsal dağlardaki tanrıların ve ataların ruhlarının höyüğün yapıldığı yeri ziyaret etmesi ve bölgeyi koruması sağlanırdı. Hatta Asya'nın engin düzlüklerinde her yerleşkenin koruyucu ruhları olur, yerleşkenin girişine veya yakınlarına taş yığınlarından minyatür höyük yapılırdı. Höyükler o yerleşimin bir nevi şaman tapınakları/sunakları işlevini görürdü. Höyüklerin etrafında kurbanlar kesilir, dini ve evlilik, ölü gömme gibi sosyal törenler hep bu höyüklerin önünde gerçekleştirilirdi. Tanrılardan veya ataların ruhlarından yardım isteme, dua etme, dilek dileme, adak adama gibi dinsel faaliyetler bu höyüğe genellikle bez parçası, saç kılı vb eşyalar bırakılarak sonlandırılırdı. Aslında şaman dininin, avcı toplayıcı toplumlardan beri süregelen kadim bir din olduğu varsayımıyla, çakıl taşlarından yapılan tapınak niteliğindeki höyüklerin, antik pagan tapınakları ve günümüz tapınaklarının atası olduğu rahatlıkla iddia edilebilir. Küçük ölçekli taş yığınlarına halen günümüz Sibirya’sında sıkça rastlanır. Günümüz Sibirya’sının taş höyükleri genellikle yol kenarlarında, dağ geçitlerinde, orman girişlerinde bulunmaktadır. Moğolistan ve civarında bunlar " obo, ovo, ovoo gibi isimlerle anılır. Yakından geçenler, taş höyüklere şans getirmesi için o yerin sahibi ruhlara bir tür kurban olarak kendilerinden bir parça veya eşya bırakır. Aynı zamanda Ovo'nun etrafında dönüp dua etmenin, güvenli bir yolculuğu sağladığına inanılır. Taş yığınları ile yapılan benzer uygulamalar, şaman toplumunca kutsal sayılan için ağaçlar yoluyla da yapılır.
Tepenin isminin de şaman uygulamalarıyla birebir uyumu olmasını, tüm bu anlatılanlardan yola çıkarak hiç de tesadüf olmadığını düşünmekteyiz. Çünkü Şaman ayinlerinin vazgeçilmezlerinden biriside sarhoşluk verici tütsüler ve yakılan ateşler ve ateşten çıkan dumandır. Bunların biri olmadan yapılan şaman ayini çok azdır. Tütsü ile, başta Şamanizm olmak üzere birçok din ve öğretide transa geçmek, kötü ruhları kovmak, arınmak, şifa bulmak, astral seyahat etmek, enerji toplamak gibi amaçlara ulaşılabilindiğine inanılıyor. Tütsü, ateş ve dumanın şaman ayinlerindeki yeri ve önemini internette yapacağınız küçük bir araştırmayla anlayabilirsiniz. Bu yüzden Tütünlük Tepesi isminin; daha canlı ve aktif olarak, yüzyıllar önce tepenin zirvesinde yapılan şaman ayinlerinde kullanılan, tütsü, ateş ve dumanlardan esinlenerek, insanlar arasında benimsendiğini düşünmekteyiz.
Anadolu’da dağ kültü, şaman Türklerinin Anadolu’ya gelişi ile başlamamıştır. Aksine binlerce yıllık geçmişi bulunmaktadır. Anadolu’nun bilinen en eski dinsel inancı ana tanrıça kültüdür. Ana Tanrıça o kadar eskidir ki, sanki Anadolu’nun Tetis Denizinden yükselmesiyle birlikte var olmuştur! Ardından gelen daha sonraki bin yıllarda, Ana Tanrıçayla tamamen bağlantılı ve onunun devamı niteliğinde Kybele kültü ortaya çıkmıştır. Kybele kültünün gizemleri henüz tam olarak çözülmese de merkezinde dağlar yer alır. Dağların ıssız zirveleri, ormanlar ana tanrıça Kybele'nin evi olarak görülmüştür. Bu yüzden yüksek dağ zirveleri binlerce yıldır Anadolu’da yaşayan halklar için hep kutsal sayılmıştır. Anadolu’da Kybele kültü ile başlayan dağların tılsımı, bir müddet Anadolu Hristiyanlığı ile törpülense de, sonrasında şaman türkünün Anadolu’ya gelişiyle şaman dağ kültüyle bütünleşerek, İslami inanış ve ritüellerden tamamen ayrı bir şekilde tekrar dirilmiştir. Bunun kanıtı Tütünlük tepesinin zirvesinde öylece duruyor. Öyle ki bu kült merkezi modern Türkiye’nin başkentinin önemli zirvelerinden birinde varlığını sürdürmektedir.
İşte bu fırsatla hala Tütünlük Tepesini yaşatan o kutlu yöre insanlarını da buradan sonsuz saygıyla selamlıyoruz.
Son olarak zirvenin manzarasından da kısaca bahsetmek istiyoruz. Buradan Ankara’nın en yüksek rakımlı ilk dört zirvesini rahatlıkla gözlemlemek mümkün. Bu zirveler sırasıyla İdris Dağları (Rakım 1992 mt), Elmadağ (Rakım 1862 mt), Aydos (Rakım 1797 mt) ve Mire (Rakım 1610 mt) Dağı. İçlerinden Elmadağ zirvesi puslu ve net olarak görünmese de, diğer üç zirveyi çıplak gözle çok rahat gözlemleyebiliyorsunuz. Tabi ki Çubuk Ovasının engin düzlüğünü tek bir karede izleme fırsatı elde ediyorsunuz. Buradan onlarca tepeyi, vadiyi ve küçük ağaçlık bölgeleri izleyerek saatlerce vakit geçirmek mümkün.
Tütünlük Tepesi'nde yaşıyor,
Ataların kadim ruhu.
Orada öylece ve sessizce,
Dinginlik ve ıssızlığın içinde.
Her şeyi kurutan rüzgarın kucağında,
Varlıklı güneşin alnında.
Bazen kara, bazen ak bulutların altında,
Besleyici yağmurlarla hayat bularak,
Bazen de soğuk karlara bürünerek.
Hepsinden önemlisi,
Gürültülü yıldırımlarca beslenip,
Direksiz göğün Tengere'sine uzanarak.
Sitemizi ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederiz. Tütünlük Tepesi zirve manzarası beraberinde çektiğimiz çember ve höyüklerin resimleriyle sizleri baş başa bırakıyoruz.
ÇEMBER YAPILARI
Resimlerin Üzerine Tıklayarak Büyütebilirsiniz.
HÖYÜK YAPILARI
DIŞ SINIRA AİT BÜYÜK ÇEMBER
YENİ KIRILMIŞ KAYA PARÇALARI
Yıldırım Düşmesi Sonucu Parçalanmış Olabilir
Reklamlara tıklayarak bizlere motivasyon kaynağı olabilirsiniz. Teşekkür ederiz.
YanıtlaSil